23 Haziran 2014 Pazartesi

KADERİMİZ ÇİZİLİYOR

KADERİMİZ ÇİZİLİYOR

Yaklaşık  onbeş dakikadır Hasan Çalış'la karşılıklı yüksek tavanlı, taş duvarlı geniş makam odasında Atatürk'ün mareşal üniformalı büyük boy fotoğrafı ve onun  yanında Türk Bayrağımız ve Birlik Sancağının önündeki gösterişli makam masasının önünde deri koltuklarda sessiz ve düşünceli oturuyoruz. Oysa sabah ne umutlarla gelmiştik. Sarıkamış Askeri Hastanesinin Baştabibi Psikiatrist Albay'ın emir subayının odasında sessizce otururken ceviz ağacından geniş kapı açılıp ta Tabip Albay emir subayına " - Doktor hiç kapıda bekletilir mi ? " diye fırça atınca umutlarımız nasıl da artmıştı. Ve biz safdillikle ya da psikiatrist olmasının avantajıyla dileğimizi safiyane söyleyiverdik. İkimiz de yeni mezun olmuştuk, Nisan ayına ve Mayıs ayına düğün hazırlıklarımızı yapmıştık, eşlerimizi alıp gelecektik, TUS'a hazırlanacaktık ama askerliğimiz tecil edilmemişti, sağlık nedeniyle bir yıllık erteleme istiyorduk alt tarafı. Tabip Albay bizi babacan tavırlarla dinlemiş ama son sözü " - Ben bugüne kadar kimseye böyle rapor vermedim ama sizin için bir ayrıcalık yapacağım, ikinizden birine bu raporu vereceğim. Kimiz raporu alacağına siz karar verin " diyerek bizi Hasan'la baş başa bırakmıştı.
* * *
Deprem bölgesinden döndükten on beş yirmi gün sonra sağlık ocağımdaki tadilat bitmişti. Susuz Merkez Sağlık Ocağının kadrolu hekimi Dr. Kenan BİLEK te gelip göreve başlayınca bana köy yolu görünmüştü. Deprem bölgesine gitmeden kaymakamlık aracılığı ile toplu olarak kışlık meşe odunu ve Cizre kömürü için para yatırmıştık. Ben Karaurgan'da iken odun ve kömürüm gelmiş köydeki sağlık ocağının garajına indirmişlerdi. Gelgelelim ben yanlarında olmadığım için yaklaşık 75 - 80 cm çapında meşe tomrukları bana düşmüştü. Ben hayatında çıra yarmamış biri olarak bu tomrukları (!) nasıl parçalayıp sobada yakacaktım. Neyse ki imdadıma Müvdet yetişti. İlçe de Ayıboğan lakabıyla tanınan Göle'li bir oduncu varmış, onu bulduk ve ücreti karşılığı o koca tomrukları el kadar parçalara böldürdük. Ayıboğan gerçekten işinin ehliydi. Önce tomruğu gözüyle süzüyor sonra baltayı tam damarına vuruyordu ve koca tomruk ikiye ya da üçe ayrılıyordu. Bir günde bir ton meşe odununu parçaladı ayıboğan . Artık kışa hazırdım. Kasım ayının sonlarına doğru artık köyümdeydim. Yolboyundan başka, Porsuklu, Akçakale ve Akçalar köyü de bana bağlıydı. Şanslıydım, üç köyümde de ebe vardı ve köyler ulaşımı kolay yerdeydi. Sadece Akçalar'a yazın gidemiyorduk çünkü Kars çayını geçecek köprü yoktu, kışın Kars çayı buz tutunca ciple üzerinden geçebiliyorduk.

Sağlık Ocağımda Çıldırlı bir tıbbi sekreter Miraç KARAGÖZ ( oğlumun isminin Miraç  olmasının bir nedeni ), Ordu Perşembe'den yeni mezun kara kuru sessiz sakin ve  her daim hüzünlü Fatma Hemşire, Burdur Tefenni'den bütün hayali bir kamyon alıp uzun yol şoförü olmak isteyen Sağlık Memuru Yılmaz, aynı köyden kocası kamyoncu ve uzun yol şoförü olan Gönül Ebe ve yine aynı köyden köylünün DOKTOR diye çağırdığı müstahdemim vardı. Onun da tek hayali İzmit'e ya da Bursa'ya göçmekti. ( Sonunda neyi var neyi yok sattı ve İzmit'e göçtü. ) Tüm köylerim etnik açıdan karma köylerdi. Kürt, Azeri, Terekeme, Yerli halktan oluşuyordu. Sadece Porsuklu köyünde farklı olarak bir kaç Malagan aile vardı. Köyüm Kars çayının kıyısında yaklaşık iki buçuk kilometre boyunca çaya paralel uzanan Çıldır kara yolunun iki yanında ismi gibi yol boyunca uzanan bir köydü. Sağlık Ocağı, İlkokul ve orta okulun olduğu meydan köyü tam ortadan ikiye bölüyordu. Köy hayatına beklediğimden hızlı alışmıştım ama zor olan suyun ve ekmeğin olmamasıydı. Köyde yedi çeşme vardı, ahali suyunu oradan çıngırlarla ( kovalarla ) taşıyordu. Ama çeşme başında sırada bekleyenler ve su taşıyanlar hep kadınlardı. Sağlık ocağımız personeli hemen o sorunu da çözdü. Ortaokul öğrencilerinden iki kardeşi ayarladılar, ben de 25 litrelik iki bidon aldım, sabah boş bidonları kapıya bırakıyordu onlar doldurup getiriyorlardı tabii cüzi bir ücret karşılığında. Herkes ekmeğini kendi yaptığı için ( tandır ekmeği, lavaş ya da yufka ) köydeki tek bakkal Cibo Dayı da ekmekte satılmıyordu. Mecburen hafta sonu Kars'tan bir haftalık ekmek ihtiyacımızı alıyorduk. Parasıyla yoğurt yumurta istiyordum alamıyordum. Gerçi bu durum köylü beni tanıyınca, bir de Orta okulda Kaymakam Beyin ricası üzerine İngilizce öğretmenliğine başlayınca değişti. Artık süt ve yoğurdu koyacak yer bulamıyordum. Hafta sonları da ya Kars'a iniyordum, ya Susuz'a Öğretmen okuluna gidiyordum ya da köydeki öğretmen arkadaşlarla Cemil'in kahvesinde okey oynuyorduk.

Öyle ya da böyle yeni hayatımı oturtmuşken, kendimi nisan ya da mayıs ayında yapacağım düğüne, eşimi buraya getirmenin planlarına ve ekim de yapılacak Uzmanlık Sınavlarına odaklanmışken tüm planlarımızı bozan haber geldi. Askerliğimiz tecil edilmemişti ve Nisan celbinde askere gidecektik.

Hasan da benimle aynı durumdaydı. Ne yapacağımızı düşünürken ilçe jandarma komutanı başçavuş bize Kars'taki Askerlik Şubesi başkanına yönlendirdi. Hasan'la birlikte Askerlik Şubesi Başkanı Üsteğmenin yanına çıktık. Durumumuzu anlatıp yardım istedik. Bize Mart'ın son haftası askerlik şubesine gelmemizi, bir dilekçe yazıp sağlık nedeniyle bir yıl tecil istememizi, kendisini de bizi Sarıkamış askeri hastanesine sevk edeceğini söyledi. Yanından mutlu ve umutlu ayrıldık, sorunumuzun çözüleceğine dair ümidimiz artmıştı.

Üsteğmenin dediği gibi Mart ayının son haftasında Hasan'la birlikte üsteğmenin yanına gittik. O da dediği gibi sevk evraklarını hazırlayıp bizi Sarıkamış Askeri Hastanesine gönderdi. Ertesi sabah erkenden Sarıkamış Asker Hastanesi'ndeydik. Nizamiye de geliş nedenimizi anlatınca bizi doğru baştabibin makamına getirip emir subayına teslim ettiler.

...Ve biz on beş dakikadır Hasan'la karşılıklı düşünceli bir şekilde oturuyoruz. Birimizin rapor alması tamam da diğerimiz ne olacak. O soruya da Baştabip Albayın gönderdiği Genel Cerrah Yüzbaşı çözüm buldu. Birimiz raporu alacak, Susuza dönünce diğerine 10 günlük rapor verecek ve bakaya kalacak. Bakaya mahkemesinin sonuçlanması da hemen hemen bir yılı bulacağı için diğerimiz için de sorun çözülmüş olacaktı. Raporu Hasan'ın almasına karar verdik ve konuştuğumuz gibi Susuza dönünce Hasan da bana rapor verdi.

Ve İzmir'i arayıp alelacele düğün hazırlıklarına başlamalarını söyledim. 9 Nisan da İzmir'e döndüm ve 12 Nisan da düğünümüzü yaptık ve 20 nisan gibi bu kez Aydan'la birlikte köye döndük. Ben tüm bu işlerle  uğraşırken aniden ortadan kaybolmam ve Aydan'la birlikte köye dönmem köyün çalkalanmasına neden oldu. Dolaşan söylentiye göre ben İzmir'e gidip kız kaçırmıştım. Oralarda kız kaçırmak şanlı bir iş olduğu için köy içinde benim de saygınlığım artmıştı.


Ama askerlik beklentimiz beklediğimiz gibi olmadı. Hep yavaş işlediğinden yakındığımız Adalet benim için hızlı işledi ve iki ay içinde askeri mahkemeden takipsizlik ve " Kovuşturmaya gerek yoktur " kararı geldi. Bir sonraki celpte askerlik yolu görünmüştü. o yılki ve bir sonraki yıl da asker olduğum için bir sonraki uzmanlık sınavına katılamadım. Rapor alıp askerliğini tecil ettirdiğimiz arkadaşım Hasan Erzurum Tıp Fakültesi Genel Cerrahi bölümünü kazanıp mecburi hizmeti bitince ihtisasa başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder