KADERİMİZ
ÇİZİLİYOR
Yaklaşık onbeş dakikadır Hasan Çalış'la karşılıklı
yüksek tavanlı, taş duvarlı geniş makam odasında Atatürk'ün mareşal üniformalı
büyük boy fotoğrafı ve onun yanında Türk
Bayrağımız ve Birlik Sancağının önündeki gösterişli makam masasının önünde deri
koltuklarda sessiz ve düşünceli oturuyoruz. Oysa sabah ne umutlarla gelmiştik.
Sarıkamış Askeri Hastanesinin Baştabibi Psikiatrist Albay'ın emir subayının
odasında sessizce otururken ceviz ağacından geniş kapı açılıp ta Tabip Albay
emir subayına " - Doktor hiç kapıda bekletilir mi ? " diye fırça
atınca umutlarımız nasıl da artmıştı. Ve biz safdillikle ya da psikiatrist
olmasının avantajıyla dileğimizi safiyane söyleyiverdik. İkimiz de yeni mezun
olmuştuk, Nisan ayına ve Mayıs ayına düğün hazırlıklarımızı yapmıştık,
eşlerimizi alıp gelecektik, TUS'a hazırlanacaktık ama askerliğimiz tecil
edilmemişti, sağlık nedeniyle bir yıllık erteleme istiyorduk alt tarafı. Tabip
Albay bizi babacan tavırlarla dinlemiş ama son sözü " - Ben bugüne kadar
kimseye böyle rapor vermedim ama sizin için bir ayrıcalık yapacağım, ikinizden
birine bu raporu vereceğim. Kimiz raporu alacağına siz karar verin "
diyerek bizi Hasan'la baş başa bırakmıştı.
* * *
Deprem
bölgesinden döndükten on beş yirmi gün sonra sağlık ocağımdaki tadilat
bitmişti. Susuz Merkez Sağlık Ocağının kadrolu hekimi Dr. Kenan BİLEK te gelip
göreve başlayınca bana köy yolu görünmüştü. Deprem bölgesine gitmeden
kaymakamlık aracılığı ile toplu olarak kışlık meşe odunu ve Cizre kömürü için
para yatırmıştık. Ben Karaurgan'da iken odun ve kömürüm gelmiş köydeki sağlık
ocağının garajına indirmişlerdi. Gelgelelim ben yanlarında olmadığım için
yaklaşık 75 - 80 cm
çapında meşe tomrukları bana düşmüştü. Ben hayatında çıra yarmamış biri olarak
bu tomrukları (!) nasıl parçalayıp sobada yakacaktım. Neyse ki imdadıma Müvdet
yetişti. İlçe de Ayıboğan lakabıyla tanınan Göle'li bir oduncu varmış, onu
bulduk ve ücreti karşılığı o koca tomrukları el kadar parçalara böldürdük.
Ayıboğan gerçekten işinin ehliydi. Önce tomruğu gözüyle süzüyor sonra baltayı
tam damarına vuruyordu ve koca tomruk ikiye ya da üçe ayrılıyordu. Bir günde
bir ton meşe odununu parçaladı ayıboğan . Artık kışa hazırdım. Kasım ayının sonlarına
doğru artık köyümdeydim. Yolboyundan başka, Porsuklu, Akçakale ve Akçalar köyü
de bana bağlıydı. Şanslıydım, üç köyümde de ebe vardı ve köyler ulaşımı kolay
yerdeydi. Sadece Akçalar'a yazın gidemiyorduk çünkü Kars çayını geçecek köprü
yoktu, kışın Kars çayı buz tutunca ciple üzerinden geçebiliyorduk.
Sağlık
Ocağımda Çıldırlı bir tıbbi sekreter Miraç KARAGÖZ ( oğlumun isminin Miraç olmasının bir nedeni ), Ordu Perşembe'den yeni
mezun kara kuru sessiz sakin ve her daim
hüzünlü Fatma Hemşire, Burdur Tefenni'den bütün hayali bir kamyon alıp uzun yol
şoförü olmak isteyen Sağlık Memuru Yılmaz, aynı köyden kocası kamyoncu ve uzun
yol şoförü olan Gönül Ebe ve yine aynı köyden köylünün DOKTOR diye çağırdığı
müstahdemim vardı. Onun da tek hayali İzmit'e ya da Bursa'ya göçmekti. (
Sonunda neyi var neyi yok sattı ve İzmit'e göçtü. ) Tüm köylerim etnik açıdan
karma köylerdi. Kürt, Azeri, Terekeme, Yerli halktan oluşuyordu. Sadece
Porsuklu köyünde farklı olarak bir kaç Malagan aile vardı. Köyüm Kars çayının
kıyısında yaklaşık iki buçuk kilometre boyunca çaya paralel uzanan Çıldır kara yolunun iki yanında ismi gibi yol boyunca uzanan bir köydü. Sağlık Ocağı,
İlkokul ve orta okulun olduğu meydan köyü tam ortadan ikiye bölüyordu. Köy
hayatına beklediğimden hızlı alışmıştım ama zor olan suyun ve ekmeğin
olmamasıydı. Köyde yedi çeşme vardı, ahali suyunu oradan çıngırlarla (
kovalarla ) taşıyordu. Ama çeşme başında sırada bekleyenler ve su taşıyanlar
hep kadınlardı. Sağlık ocağımız personeli hemen o sorunu da çözdü. Ortaokul
öğrencilerinden iki kardeşi ayarladılar, ben de 25 litrelik iki bidon aldım,
sabah boş bidonları kapıya bırakıyordu onlar doldurup getiriyorlardı tabii cüzi
bir ücret karşılığında. Herkes ekmeğini kendi yaptığı için ( tandır ekmeği,
lavaş ya da yufka ) köydeki tek bakkal Cibo Dayı da ekmekte satılmıyordu.
Mecburen hafta sonu Kars'tan bir haftalık ekmek ihtiyacımızı alıyorduk.
Parasıyla yoğurt yumurta istiyordum alamıyordum. Gerçi bu durum köylü beni
tanıyınca, bir de Orta okulda Kaymakam Beyin ricası üzerine İngilizce
öğretmenliğine başlayınca değişti. Artık süt ve yoğurdu koyacak yer
bulamıyordum. Hafta sonları da ya Kars'a iniyordum, ya Susuz'a Öğretmen okuluna
gidiyordum ya da köydeki öğretmen arkadaşlarla Cemil'in kahvesinde okey
oynuyorduk.
Öyle
ya da böyle yeni hayatımı oturtmuşken, kendimi nisan ya da mayıs ayında
yapacağım düğüne, eşimi buraya getirmenin planlarına ve ekim de yapılacak
Uzmanlık Sınavlarına odaklanmışken tüm planlarımızı bozan haber geldi.
Askerliğimiz tecil edilmemişti ve Nisan celbinde askere gidecektik.
Hasan
da benimle aynı durumdaydı. Ne yapacağımızı düşünürken ilçe jandarma komutanı
başçavuş bize Kars'taki Askerlik Şubesi başkanına yönlendirdi. Hasan'la
birlikte Askerlik Şubesi Başkanı Üsteğmenin yanına çıktık. Durumumuzu anlatıp yardım
istedik. Bize Mart'ın son haftası askerlik şubesine gelmemizi, bir dilekçe
yazıp sağlık nedeniyle bir yıl tecil istememizi, kendisini de bizi Sarıkamış
askeri hastanesine sevk edeceğini söyledi. Yanından mutlu ve umutlu ayrıldık,
sorunumuzun çözüleceğine dair ümidimiz artmıştı.
Üsteğmenin
dediği gibi Mart ayının son haftasında Hasan'la birlikte üsteğmenin yanına
gittik. O da dediği gibi sevk evraklarını hazırlayıp bizi Sarıkamış Askeri
Hastanesine gönderdi. Ertesi sabah erkenden Sarıkamış Asker Hastanesi'ndeydik.
Nizamiye de geliş nedenimizi anlatınca bizi doğru baştabibin makamına getirip
emir subayına teslim ettiler.
...Ve
biz on beş dakikadır Hasan'la karşılıklı düşünceli bir şekilde oturuyoruz.
Birimizin rapor alması tamam da diğerimiz ne olacak. O soruya da Baştabip Albayın gönderdiği Genel Cerrah Yüzbaşı çözüm buldu. Birimiz raporu alacak,
Susuza dönünce diğerine 10 günlük rapor verecek ve bakaya kalacak. Bakaya
mahkemesinin sonuçlanması da hemen hemen bir yılı bulacağı için diğerimiz için
de sorun çözülmüş olacaktı. Raporu Hasan'ın almasına karar verdik ve
konuştuğumuz gibi Susuza dönünce Hasan da bana rapor verdi.
Ve
İzmir'i arayıp alelacele düğün hazırlıklarına başlamalarını söyledim. 9 Nisan
da İzmir'e döndüm ve 12 Nisan da düğünümüzü yaptık ve 20 nisan gibi bu kez
Aydan'la birlikte köye döndük. Ben tüm bu işlerle uğraşırken aniden ortadan kaybolmam ve
Aydan'la birlikte köye dönmem köyün çalkalanmasına neden oldu. Dolaşan
söylentiye göre ben İzmir'e gidip kız kaçırmıştım. Oralarda kız kaçırmak şanlı
bir iş olduğu için köy içinde benim de saygınlığım artmıştı.
Ama
askerlik beklentimiz beklediğimiz gibi olmadı. Hep yavaş işlediğinden
yakındığımız Adalet benim için hızlı işledi ve iki ay içinde askeri mahkemeden
takipsizlik ve " Kovuşturmaya gerek yoktur " kararı geldi. Bir
sonraki celpte askerlik yolu görünmüştü. o yılki ve bir sonraki yıl da asker
olduğum için bir sonraki uzmanlık sınavına katılamadım. Rapor alıp askerliğini
tecil ettirdiğimiz arkadaşım Hasan Erzurum Tıp Fakültesi Genel Cerrahi bölümünü
kazanıp mecburi hizmeti bitince ihtisasa başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder