10 Haziran 2014 Salı

SUSUZ' DA İLK GÜN

MEHMET CENGİZ TÜMER 4475
YOLBOYU / SUSUZ / KARS
28 EYLÜL 1983 - 27 HAZİRAN 1987


Gecenin 02' sinde Yozgat Akdağmadeni yakınlarında bir dinlenme tesisinde oturmuş çayımızı bekliyoruz gözlerimiz uykulu bedenimiz yorgun. Dört günlük eşimden, annemden, kardeşlerimden, eşimin yakınlarından gözyaşlarını geride bırakarak ayrılalı 13 saat olmuş. İki valiz bir denkle saat 13.30 da Serhat Kars otobüsüne binmiş, Ankara'ya gelmeden stres ve ayrılık acısı yüzünden rahatsızlanmış, bir elma dışında bir şey yemeden babamla birlikte Kars'a doğru mecburi yolculuğumuza devam ediyoruz. Akdağmadeni batı kültürünün doğu kültürüne geçiş yaptığı nokta. Artık çayın yanında bildiğimiz kesme şekeri değil tebeşir boyutunda, kendine özgü makasla küçük parçalara ayrılmış kıtlama şekeri getiriliyor tas içinde.

Çay ve ihtiyaç molasından sonra yola devam. Eski model, inleyerek giden otobüsümüzde yoğun bir sigara dumanı yanında her türlü koku mevcut. Şoförümüzün teybinde kısık sesle Murat ÇOBANOĞLU kaseti çalıyor. Artık müzik te değişti, Kars bölgesine ait aşık kasetlerini dinliyoruz. Uyuya uyana Sivas Kızıldağ geçidini ve Sakaltutan geçidini geçiyoruz. Sabahın erken saatlerinde Erzurum'dayız. Henüz Eylül ayının sonları olmasına rağmen Erzurum'da kar ve buz var. Garajın kafeteryasında sabah kahvaltımızı yapıyoruz, bir gün öncesine göre biraz daha iyiyim. Yeni yolcularımızı da alıp yola devam ediyoruz, Horasan, Pasinler, Çobandede Köprüsü, Karakurt ( Iğdır yol ayrımı ), Sarıkamış, Selim derken akşamüzeri saatlerinde Kars'a varıyoruz. Kalenin eteğinde ufacık bir köy garajı. Valizlerimizi ve dengimizi alıp garajın hemen çıkışındaki Yılmaz Otele yerleşiyoruz. Bugün artık mesai bitiyor, Sağlık Müdürlüğündeki işlemleri yarına bırakıyoruz.. Garajın çevresini şöyle bir dolaşıp akşam yemeği için bir yer arıyoruz. Akşam yemeğini yiyip, hava kararınca doğru otele. 36 saat süren yol yorgunluğu ağır basıyor.

Sabah Sağlık Müdürlüğüne gittiğimizde bizim gibi son kura çekiminde Kars'ı çeken arkadaşlarımızla karşılaşıyoruz. Sağlık Müdürlüğü yeni atamalar nedeniyle oldukça kalabalık. Göksel Pala ile karşılaşıyorum. O da benim gibi Susuz'a bağlı bir köy  Ortalar sağlık ocağını çekmiş, Aykan ÇELİKEL de burada, O da Göle'nin bir köy sağlık ocağı. Orhan'la ( Galiba Orhan CAN'dı) karşılaşıyoruz; alı al moru mor bir şekilde. O bizden birkaç gün önce gelmiş işlemlerini yaptırmış Iğdır'ın Sıçanlı Köyü Sağlık Ocağına gitmiş. Köyde su yok, elektrik yok, sağlık ocağının lojmanı virane, köye ulaşım sadece bir traktörle sağlanıyormuş. Gittiğini ertesi günü traktörle anayola inip istifa etmek için Kars'a gelmiş. Güç bela bir çözüm bulunabileceğine ikna edip istifadan vazgeçiriyoruz. Kalabalık nedeniyle bizim de işlemlerimiz akşamüzerine sarkıyor, saat üç gibi Susuz Kaymakamlığına yazılmış içinde işe başlama yazım olan sarı zarfı alıp Sağlık müdürlüğünden ayrılıyoruz.

Eşyalarımızı otelde bırakıp otelin yakınlarında bir yerden kalkan Susuz minibüsünü buluyoruz.Ford minibüsün şoför mahalline üç kişi sığışıyoruz, vites kolu benim iki bacağımın arasında. Düz bir ova yolunda ( daha doğrusu yayla ) 28 km yolumuz var. Kars çayı üzerinde bir köprüyü geçip dik bir rampadan aşağı sallanıyoruz. Burası Mezra köyünün yakınında Arpaçay / Susuz / Göle / Kars ayrımının olduğu dört yol ağzı. Susuz'a doğru devam ediyoruz. Hafif rampalarla kavak ağaçları ile yemyeşil olan vadiye iniyoruz. İlçeye girişin sağında Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi ( eski Cılavuz Köy Enstitüsü ) solda Petrol Ofisi, Liseyi geçince Kaymakamlık binası.
Doğru Kaymakam Beyin makamına çıkıyoruz. Kaymakam Mehmet Ali Bey bizi sıcak bir şekilde karşılıyor. Özel Kalemine benim getirdiğim sarı zarfı verip işlemleri başlatıyor. Susuz merkez sağlık ocağında doktor olmadığı ve benim Yolboyu köyü sağlık ocağı ve lojmanları da tadilatta olduğu için merkeze doktor gelene ve benim sağlık ocağımın onarımı bitene kadar Susuz merkezde çalışacağım. Kaymakam Bey bu saatten sonra Kars'a araba bulamayacağımızı söyleyip Yatılı Öğretmen Lisesinin müdürünü arıyor ve bizim için misafirhaneyi ayarlıyor, daha sonra da sağlık ocağını arayıp sağlık ocağının cipini çağırıyor. Telefonlar manyetolu, ahizeyi kaldırıyorsunuz kolu çeviriyorsunuz önce postanenin santrali bağlanıyor, santral memuruna konuşmak istediğiniz yeri söylüyorsunuz o da sizi ilgili kişiye bağlıyor. Bu arada saçaklı çayımızı da içmiş bulunuyoruz. ( süzgeç kullanmadıkları için çay saçaklı oluyor ) Sağlık ocağının şoförü ve cipi gelmiş. Şoför Müvdet'le tanışıyoruz. Sonrasında iyi dost olacağımız, ufak tefek efendi birisi. Jipe binip 2,5 km aşağıda, dere kenarında, kavak ve söğüt ağaçları altındaki sağlık ocağına varıyoruz. Şoför Müvdet'in anlattığına göre çok sert kış olan yıllarda bu yol kapanır ve tünel kazarak giderlermiş. Her taraf sakin, sessiz havada sadece karga sesleri var. Sağlık memuru Mevlüt Bey, müstahdem Ekrem, Hatice Hemşire, ismini şu an hatırlayamadığım Çanakkaleli bir hemşire hanım, tanışıp hemen bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Meslekte ilk görev yerim, ilk çalışma arkadaşlarım.

Bir çay içimi sohbet edip Müvdet'in cipiyle Öğretmen Lisesine, Müdür Hamit Beyle tanışmaya ve kalacağımız yeri görmeye gidiyoruz. Müvdet bizi müdür beyle tanıştırıp, yarın sabah eşyalarımızı otelden almak için Kars'a gitmek üzere randevulaşıp ayrılıyor. Hamit Bey, benim kişisel gelişimimi ileriki yıllarda da etkileyecek, bu okuldan ( Cılavuz Köy Enstitüsü iken ) mezun olmuş, ilerleyen yıllar içinde dönüp dolaşıp mezun olduğu okula yönetici olmuş babacan birisi. Belletmen öğretmenlerden birini çağırıyor ve bize kalacağımız yeri göstermesini rica ediyor. Akşam yemeğini de Hamit Bey'le beraber öğrencilerle birlikte okulun yemekhanesinde yiyeceğiz.

Köy Enstitüsü iken atların bağlandığı bir tavla olan daha sonra yemekhaneye çevrilmiş Ruslardan kalma uzun ve geniş taş binada, uzun tahta masalarda yemek duasının ardından hep birlikte kapuskaya kaşık sallıyoruz. Yemek sonrası Yemekhanenin hemen yanındaki taş ve ahşaptan oluşan iki katlı binaya geçiyoruz. Alt kat okulun çamaşırhanesi.         ( daha sonraki günlerde misafirhanede banyo ve tuvalet olmadığı için öğretmen arkadaşlarımızın lojmanlarındaki tuvalet banyolarda yıkanmak için burada kazanla sıcak su alacağız. ) Gıcırdayan ahşap merdivenlerde üst kata çıkıyoruz, gıcırdayan, mazotla silinmiş ahşap zemine yerleştirilmiş 5 - 6 adet okey ya da kağıt oynamak için yeşil çuhalı tahta masa ve sandalyeler, duvar kenarına dizilmiş tahta sandalyeler, yüksek ve derin pencerelerde rengi kaçmış, soğuk floresan ışığı ile de gri gözüken şal desenli perdeler, bir köşede küçük bir çay ocağı. Gerçeküstü, eski Türk filmlerinden fırlamış bir setteyim sanki. Kelimelerle anlatamayacağım duyguları halen aynı sıcaklığı ile yaşıyorum. Biz çayımızı yudumlarken şehir kulübü diyebileceğiz mekanın müdavimleri gelmeye başlıyor. Önce öğretmenler, sonra mal müdürü, Tonyalı bir savcı, hakim beyler, Eşraftan Petrol Ofisini işleten Resa Bey ( Susuz halkından sadece Resa Bey girebiliyor ), Veteriner Necdet Bey ve Kaymakam Bey. Masalar kuruluyor, taşlar dağıtılıyor, ve Susuz gecelerinin tek eğlence mekanı taş sesleri ile çınlıyor.


Saat onbire doğru herkes dağılırken biz de, bize tahsis edilen misafirhanemize gidiyoruz. Yüksek tavanlı, dar uzun , içinde iki tane tek kişilik karyola, bir masa, masanın üzerinde içinde su olan çeşmeli plastik bidon ve çeşmenin altında kirli suyu toplamaya yarayan mavi bir leğen. Günün yorgunluğu ve yaşadıklarımızın inanılmazlığı ile derin bir uykuya dalıyoruz. Öyle ki daha sonra dost olacağımız ama elim bir kaza sonucu leğende boğulan fındık faresini tıkırtılarını bile duymuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder