tag:blogger.com,1999:blog-46956246724159040852024-03-13T13:26:47.066-07:00MECBURİ ANILAR 1982 / 83mctumerhttp://www.blogger.com/profile/14717465978867976673noreply@blogger.comBlogger4125tag:blogger.com,1999:blog-4695624672415904085.post-82239773523178155492014-07-01T03:38:00.000-07:002014-07-01T03:38:31.580-07:00YAYLA SAVAŞLARI<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">YAYLA
SAVAŞLARI<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Dönelim
biz yine köyümüze.. Aydan'la birlikte köy yaşamına ayak uydurmaya
çalışıyoruz. Ben orta okulda İngilizce derslerine girmeye devam ediyorum,
sağlık ocağında gelirse iki üç hasta onları muayene edip reçete yazıyorum. Geri
kalan zaman benim için personelimle ve öğretmen arkadaşlarla sohbetle geçiyor. Ara
ara arka komşum İsa Dayı ile birlikte arı kovanlarını kontrol ediyoruz. Artık
yaz geliyor kovanların bakımının yapılması gerekiyor, kraliçe arı ne durumda,
yeni yumurtalar var mı? Yavaş yavaş arıcılığı da öğreniyorum. Örneğin
arılarının girip çıktığı kovan deliğinin önünde durmazsan arılar sana
ilişmiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Aydan
komşu kızlarla arkadaş oldu. Özellikle Fatma ile. Fatma her gün su taşıyor,
yemek yapıyor, ayran aşı yapmak için evinin önünden madımak topluyor, haftada
bir gün tandırı yakıp ekmek pişiriyor. Aydan da onunla sohbet ediyor,
arkadaşlık ediyor. Sekreterim Miraç'ın eşi Aydan'a destek oluyor. Kısacası
günler geçip gidiyor. Bakaya davamızda sonuçlanıp Ağustos celbinde askere
girmemiz kesinleşince artık gün sayıyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Haziran
sonu ya da temmuz başıydı sanırım. Yine olağan bir günün akşamında uykuya
çekilmiştik. Gecenin bir yarısı gürültülere uyandık. Bütün köy feryat figan bağrışıyor,
traktörler, kamyonetler çalışıyor, köpekler hiç susmadan havlıyor ve araya bir
iki el silah sesi karışıyor. Bir yandan gecenin karanlığında pencereden
dışarıya bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, bir yandan da kapıya dayanacak
yaralılarla nasıl başa çıkacağımı düşünüyorum. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Bir
ihtimal aşağı mahalle ile yukarı mahalle kapıştı diye düşünüyorum. Öğrendiğim
kadarıyla bir kaç yıl önce bir husumetten dolayı yukarı mahalleden birileri
aşağı mahallede oturanların arı kovanlarına zehirli ilaç sıkmış ve arılarını
telef etmiş. Ayrıca Kars çayı boyunca her aile için bir iki dönüm su altı
verimli arazi pay edilmiş. Ama köylü aralarındaki anlaşmazlık ya da
çekememezlik nedeniyle bu verimli toprakları ekemez ve Yusueli'nden gelenlere
sezonluk kiraya verirlerdi. Yusufeli'li çalışkan insanlarda bu verimli
topraklarda bostan işler ve sezon sonunda bire yüz kazanıp giderlerdi. Tüm bu
olayları bilince aklıma gelen ilk ihtimal yine aşağı mahalle yukarı mahalle
kavgası olmuştu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Ben
bir yandan eşimi sakinleştirip bir yandan karanlıkta ne olduğunu anlamaya
çalışırken ortalık yavaş yavaş sakinledi. Traktörlerin motor sesleri uzaklaştı.
Sağlık Ocağının kapısını da çalan olmadı. Ne olup bittiğini öğrenmeyi ertesi güne bırakıp
tekrar yataklarımıza ve uykumuza döndük.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Sabah
kahvaltıda bir iki lokma atıştırıp gece ne olup bittiğini öğrenmek için okula,
öğretmen arkadaşların yanına gidiyorum. Orta okuldaki branş öğretmenleri
dışarıdan tayinle gelenler ama ilkokul öğretmeni arkadaşlar buralı. Öğreniyorum
ki dün gece komşu Poşozaim ( Harmanlı ) köyü bizim köyün yaylasını basmış,
yayla da kalan kadın ve çocukları silahla tehdit edip koyunlarına, hayvanlarına
el koymuşlar, bunu duyan köydeki erkekler ve köyde kalan insanlar silahlanıp
yaylaya gitmişler. Çıkan çatışmada iki yaralı varmış. Jandarma olaya el koymuş,
birkaç kişiyi gözaltına almış.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">İki
köy arasındaki yayla anlaşmazlığı uzun yıllardır varmış, Mahkeme
yıllardır sonuçlanmadan devam ediyormuş, 12 Eylül sonrası bir olay çıkmamış ama
işte bu yıl anlaşmazlık yine patlak vermişti, hem de iki kişinin yaralanmasıyla
sonuçlanmıştı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">15
- 20 gün sonra muhtarımız Aslan ŞAYIR sağlık ocağına uğrayıp pazar günü yaylada
barış görüşmelerinin yapılacağını ve benim de akil adam olarak heyette bulunmamı
istedi. Pazar günü Aydan'ı Fatmalara bırakıp Muhtar Aslan, her iki okulun
müdürü, yukarı caminin imamı steyşın reno'ya doluştuk. Bozuk yayla yolunda
yarım sat kadar offroad yaparak yaylaya ulaştık. Kaymakam Bey, İlçe Jandarma
komutanı, İlçe Savcısı ve hakimi, karşı köyün muhtarı ve heyeti oradaydı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Kaymakam
Bey, Savcı ( bu bölgede en bilinen, en sayılan ve en korkulan devlet görevlisi.
Zaman zaman kaymakam Beyle yaptığımız köy gezilerinde adamlar doktor olduğumu
bilmeme rağmen - Hoş geldiniz Savcı Bey diye karşılıyorlardı ) her iki köyün
muhtarları ile konuşurken ben yaylayı geziyordum. Yayla dedikleri benim için
tam bir hayal kırıklığı idi. Ben yayla deyince hayalimde hep Heidi ile Peter'in
koşup yuvarlandığı yaylalar canlanırdı. Burası ise kayalık, el büyüklüğünde
taşlarla kaplı, doğru dürüst otun, çayırın olmadığı üç beş tane yığma taştan
barakanın olduğu geniş bir düzlük. İnsanlar bunun için mi savaşmıştı. Bir türlü
kafam basmadı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Öğle
güneşi tepeye çıkıp ortalık iyice kızışınca heyet anlaştı sonunda. El sıkışıp
barıştılar, şikayetçi olanlar şikayetlerinden vazgeçti. Bir bardak soğuk ayran
içip steyşın reno'muza doluşup zorlu bir offroad'dan sonra köyümüze vardık. Yol
boyunca muhtar davanın bu kadar uzun sürmesinden şikayetlenip durdu. Varılan
anlaşmadan memnun kalmasa da mecburen kabul etmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Neyse
ki ben Ağustos ta askerlik için ayrılana kadar bir daha yayla kavgası çıkmadı.
Ama iki köy arasında devletinde taraf olduğu bir anlaşmazlıkta akil adam olarak
köy heyetinde yerimi almıştım.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
mctumerhttp://www.blogger.com/profile/14717465978867976673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4695624672415904085.post-28469535253690655082014-06-23T07:57:00.000-07:002014-06-23T08:04:49.265-07:00KADERİMİZ ÇİZİLİYOR<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">KADERİMİZ
ÇİZİLİYOR<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Yaklaşık onbeş dakikadır Hasan Çalış'la karşılıklı
yüksek tavanlı, taş duvarlı geniş makam odasında Atatürk'ün mareşal üniformalı
büyük boy fotoğrafı ve onun yanında Türk
Bayrağımız ve Birlik Sancağının önündeki gösterişli makam masasının önünde deri
koltuklarda sessiz ve düşünceli oturuyoruz. Oysa sabah ne umutlarla gelmiştik.
Sarıkamış Askeri Hastanesinin Baştabibi Psikiatrist Albay'ın emir subayının
odasında sessizce otururken ceviz ağacından geniş kapı açılıp ta Tabip Albay
emir subayına " - Doktor hiç kapıda bekletilir mi ? " diye fırça
atınca umutlarımız nasıl da artmıştı. Ve biz safdillikle ya da psikiatrist
olmasının avantajıyla dileğimizi safiyane söyleyiverdik. İkimiz de yeni mezun
olmuştuk, Nisan ayına ve Mayıs ayına düğün hazırlıklarımızı yapmıştık,
eşlerimizi alıp gelecektik, TUS'a hazırlanacaktık ama askerliğimiz tecil
edilmemişti, sağlık nedeniyle bir yıllık erteleme istiyorduk alt tarafı. Tabip
Albay bizi babacan tavırlarla dinlemiş ama son sözü " - Ben bugüne kadar
kimseye böyle rapor vermedim ama sizin için bir ayrıcalık yapacağım, ikinizden
birine bu raporu vereceğim. Kimiz raporu alacağına siz karar verin "
diyerek bizi Hasan'la baş başa bırakmıştı.<o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Arial;">* * *<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Deprem
bölgesinden döndükten on beş yirmi gün sonra sağlık ocağımdaki tadilat
bitmişti. Susuz Merkez Sağlık Ocağının kadrolu hekimi Dr. Kenan BİLEK te gelip
göreve başlayınca bana köy yolu görünmüştü. Deprem bölgesine gitmeden
kaymakamlık aracılığı ile toplu olarak kışlık meşe odunu ve Cizre kömürü için
para yatırmıştık. Ben Karaurgan'da iken odun ve kömürüm gelmiş köydeki sağlık
ocağının garajına indirmişlerdi. Gelgelelim ben yanlarında olmadığım için
yaklaşık 75 - <st1:metricconverter productid="80 cm" w:st="on">80 cm</st1:metricconverter>
çapında meşe tomrukları bana düşmüştü. Ben hayatında çıra yarmamış biri olarak
bu tomrukları (!) nasıl parçalayıp sobada yakacaktım. Neyse ki imdadıma Müvdet
yetişti. İlçe de Ayıboğan lakabıyla tanınan Göle'li bir oduncu varmış, onu
bulduk ve ücreti karşılığı o koca tomrukları el kadar parçalara böldürdük.
Ayıboğan gerçekten işinin ehliydi. Önce tomruğu gözüyle süzüyor sonra baltayı
tam damarına vuruyordu ve koca tomruk ikiye ya da üçe ayrılıyordu. Bir günde
bir ton meşe odununu parçaladı ayıboğan . Artık kışa hazırdım. Kasım ayının sonlarına
doğru artık köyümdeydim. Yolboyundan başka, Porsuklu, Akçakale ve Akçalar köyü
de bana bağlıydı. Şanslıydım, üç köyümde de ebe vardı ve köyler ulaşımı kolay
yerdeydi. Sadece Akçalar'a yazın gidemiyorduk çünkü Kars çayını geçecek köprü
yoktu, kışın Kars çayı buz tutunca ciple üzerinden geçebiliyorduk.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Sağlık
Ocağımda Çıldırlı bir tıbbi sekreter Miraç KARAGÖZ ( oğlumun isminin Miraç olmasının bir nedeni ), Ordu Perşembe'den yeni
mezun kara kuru sessiz sakin ve her daim
hüzünlü Fatma Hemşire, Burdur Tefenni'den bütün hayali bir kamyon alıp uzun yol
şoförü olmak isteyen Sağlık Memuru Yılmaz, aynı köyden kocası kamyoncu ve uzun
yol şoförü olan Gönül Ebe ve yine aynı köyden köylünün DOKTOR diye çağırdığı
müstahdemim vardı. Onun da tek hayali İzmit'e ya da Bursa'ya göçmekti. (
Sonunda neyi var neyi yok sattı ve İzmit'e göçtü. ) Tüm köylerim etnik açıdan
karma köylerdi. Kürt, Azeri, Terekeme, Yerli halktan oluşuyordu. Sadece
Porsuklu köyünde farklı olarak bir kaç Malagan aile vardı. Köyüm Kars çayının
kıyısında yaklaşık iki buçuk kilometre boyunca çaya paralel uzanan Çıldır kara yolunun iki yanında ismi gibi yol boyunca uzanan bir köydü. Sağlık Ocağı,
İlkokul ve orta okulun olduğu meydan köyü tam ortadan ikiye bölüyordu. Köy
hayatına beklediğimden hızlı alışmıştım ama zor olan suyun ve ekmeğin
olmamasıydı. Köyde yedi çeşme vardı, ahali suyunu oradan çıngırlarla (
kovalarla ) taşıyordu. Ama çeşme başında sırada bekleyenler ve su taşıyanlar
hep kadınlardı. Sağlık ocağımız personeli hemen o sorunu da çözdü. Ortaokul
öğrencilerinden iki kardeşi ayarladılar, ben de 25 litrelik iki bidon aldım,
sabah boş bidonları kapıya bırakıyordu onlar doldurup getiriyorlardı tabii cüzi
bir ücret karşılığında. Herkes ekmeğini kendi yaptığı için ( tandır ekmeği,
lavaş ya da yufka ) köydeki tek bakkal Cibo Dayı da ekmekte satılmıyordu.
Mecburen hafta sonu Kars'tan bir haftalık ekmek ihtiyacımızı alıyorduk.
Parasıyla yoğurt yumurta istiyordum alamıyordum. Gerçi bu durum köylü beni
tanıyınca, bir de Orta okulda Kaymakam Beyin ricası üzerine İngilizce
öğretmenliğine başlayınca değişti. Artık süt ve yoğurdu koyacak yer
bulamıyordum. Hafta sonları da ya Kars'a iniyordum, ya Susuz'a Öğretmen okuluna
gidiyordum ya da köydeki öğretmen arkadaşlarla Cemil'in kahvesinde okey
oynuyorduk.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Öyle
ya da böyle yeni hayatımı oturtmuşken, kendimi nisan ya da mayıs ayında
yapacağım düğüne, eşimi buraya getirmenin planlarına ve ekim de yapılacak
Uzmanlık Sınavlarına odaklanmışken tüm planlarımızı bozan haber geldi.
Askerliğimiz tecil edilmemişti ve Nisan celbinde askere gidecektik.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Hasan
da benimle aynı durumdaydı. Ne yapacağımızı düşünürken ilçe jandarma komutanı
başçavuş bize Kars'taki Askerlik Şubesi başkanına yönlendirdi. Hasan'la
birlikte Askerlik Şubesi Başkanı Üsteğmenin yanına çıktık. Durumumuzu anlatıp yardım
istedik. Bize Mart'ın son haftası askerlik şubesine gelmemizi, bir dilekçe
yazıp sağlık nedeniyle bir yıl tecil istememizi, kendisini de bizi Sarıkamış
askeri hastanesine sevk edeceğini söyledi. Yanından mutlu ve umutlu ayrıldık,
sorunumuzun çözüleceğine dair ümidimiz artmıştı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Üsteğmenin
dediği gibi Mart ayının son haftasında Hasan'la birlikte üsteğmenin yanına
gittik. O da dediği gibi sevk evraklarını hazırlayıp bizi Sarıkamış Askeri
Hastanesine gönderdi. Ertesi sabah erkenden Sarıkamış Asker Hastanesi'ndeydik.
Nizamiye de geliş nedenimizi anlatınca bizi doğru baştabibin makamına getirip
emir subayına teslim ettiler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">...Ve
biz on beş dakikadır Hasan'la karşılıklı düşünceli bir şekilde oturuyoruz.
Birimizin rapor alması tamam da diğerimiz ne olacak. O soruya da Baştabip Albayın gönderdiği Genel Cerrah Yüzbaşı çözüm buldu. Birimiz raporu alacak,
Susuza dönünce diğerine 10 günlük rapor verecek ve bakaya kalacak. Bakaya
mahkemesinin sonuçlanması da hemen hemen bir yılı bulacağı için diğerimiz için
de sorun çözülmüş olacaktı. Raporu Hasan'ın almasına karar verdik ve
konuştuğumuz gibi Susuza dönünce Hasan da bana rapor verdi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Ve
İzmir'i arayıp alelacele düğün hazırlıklarına başlamalarını söyledim. 9 Nisan
da İzmir'e döndüm ve 12 Nisan da düğünümüzü yaptık ve 20 nisan gibi bu kez
Aydan'la birlikte köye döndük. Ben tüm bu işlerle uğraşırken aniden ortadan kaybolmam ve
Aydan'la birlikte köye dönmem köyün çalkalanmasına neden oldu. Dolaşan
söylentiye göre ben İzmir'e gidip kız kaçırmıştım. Oralarda kız kaçırmak şanlı
bir iş olduğu için köy içinde benim de saygınlığım artmıştı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Ama
askerlik beklentimiz beklediğimiz gibi olmadı. Hep yavaş işlediğinden
yakındığımız Adalet benim için hızlı işledi ve iki ay içinde askeri mahkemeden
takipsizlik ve " Kovuşturmaya gerek yoktur " kararı geldi. Bir
sonraki celpte askerlik yolu görünmüştü. o yılki ve bir sonraki yıl da asker
olduğum için bir sonraki uzmanlık sınavına katılamadım. Rapor alıp askerliğini
tecil ettirdiğimiz arkadaşım Hasan Erzurum Tıp Fakültesi Genel Cerrahi bölümünü
kazanıp mecburi hizmeti bitince ihtisasa başladı.<o:p></o:p></span></div>
mctumerhttp://www.blogger.com/profile/14717465978867976673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4695624672415904085.post-87214503079213674662014-06-12T02:19:00.000-07:002014-06-12T02:19:40.371-07:00ERZURUM KARS DEPREMİ<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">KARS
- ERZURUM DEPREMİ<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">30
Ekim 1983 - 4 Kasım 1983<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Susuz'da
göreve başlayalı neredeyse bir ay oldu. Yavaş yavaş alışıyorum. Personelimle ve
mülki erkanla ilişkilerim iyi gidiyor. Erzurum Tıp fakültesinden mezun Konya'lı
bir meslektaşım da yaklaşık bir hafta önce göreve başladı. Dr. Hasan ÇALIŞ (
Geçen dönem MHP den Karaman Milletvekiliydi. Yıllar sonra ortak bir arkadaşımız
vasıtasıyla tekrar bağlantı kurduk. Halen Ankara'da Genel Cerrah olarak
çalışıyor ) O da Susuz Kırkpınar Köyü Sağlık Ocağına atanmış ama Sağlık
Ocağının şartlarının kötü olması nedeniyle Kaymakam Bey tarafından Susuz
Merkeze çekilmiş. İyi, uyumlu bir arkadaş.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Bugün
misafirhanemdeki yatağımda uzanırken geçmiş bir ayında muhasebesini yapıyorum.
Dün bazı işlemler ve malzeme almak için Kars'a Sağlık Müdürlüğüne gitmiştim.
Öğle yemeğini de Kars'taki lokantaların birinde Gulaşa benzer bir et yemeği
yemiştim, sanırım keçi etiydi ve beni bozdu. Dün akşamdan bu yana karın ağrısı
ve ishalim devam ediyor. Öğle tatilinde misafirhaneye geldim, uzanıyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Saat
üç gibi kapım çalındı, okulun bekçisi karşımda duruyordu. Kaymakam Beyin beni
beklediğini söyledi. Üzerimi değişip Kaymakamlık binasına yürüyorum, biraz
dinlenmek iyi gelmiş, kendimi daha iyi hissediyordum. Kaymakam Bey önce geçmiş
olsun dileğinde bulundu ardından da Valilikten Deprem bölgesinde ikinci ekip
olarak görevlendirdiğime dair yazı geldiğini söyledi. Rahatsız olduğumu bildiği
için istersem gitmeyebileceğimi, kendisinin bir yazıyla ya da telefonla durumu
Sağlık Müdürlüğüne bildirebileceğini ifade etti. Serde idealistlik var ya,
giderim Kaymakam Bey dedim. Kaymakam Bey daha önceki deneyimlerine dayanarak
yanıma öğretmen okulundan altı battaniye almamı, birkaç paket Etimek türü kuru
gıda almamı öğütledi. Kaymakamlıktan
ayrılıp, şoförüm Müvdeti çağırdım, bir yandan da hazırlıklara başladım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">30
Ekim ,Pazar günü deprem olmuştu. Ben hissetmediğim için önemsememiştim. Salı
günü de müdürlükte kimse bir şey söylememişti. Oysa 7.1 büyüklüğünde Erzurum ve
çevresinde özellikle Narman ilçesinde büyük hasar oluşmuş, 1400 ölmüş, 600 e
yakın yaralı 30 bini aşkın hayvan telef olmuş. Tabii ki ben bunları sonradan
öğreniyorum. Haberleşme imkanı da olmadığı için İzmir'deki yakınlarım meraktan
ölmüşler. Kars Valiliği de Sarıkamış'ın
nahiyesi olan ve depremden etkilenen Karaurgan'a sağlık ekibi göndermiş, ikinci
ekipte bana da görev düşmüştü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Müvdetle
hazırlıklarımızı tamamladık saat dört gibi yola çıktık. Hava kararmak üzereydi
artık. Önce Valiliğe kriz merkezine uğradık sonra Sarıkamış'a doğru yola
çıktık. Sarıkamış'tan sonra orman içi yola girdik. Hava iyice kararmıştı.
Ormanın karanlığında bozuk şose yolda sarsıla sarsıla yol alıyorduk. Müvdet te
bir yandan bu ormanlarda ayıların yaşadığını, zaman zaman yola indiklerini
anlatıyor. Yolun ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum, geç bir vakitte Karaurgana
vardık. Sağlık merkezini kriz masası yapmışlar, ilaçlar, aşılar, serumlar bir
yana istiflenmiş, bir yanda da peynir tenekeleri ve erzaklar var. Geç olduğu
için yatmaya karar verdik, görev dağılımını sabah yapacağız. Sağlık Merkezinin
binasında ebeler ve hemşireler kalıyor, biz Müvdetle cipimize yöneldik, birkaç
dilim etimek yiyip, üç battaniyeyi altımıza üç battaniyeyi üstümüze serip
uykuya geçtik. Gece birkaç kez artçı sarsıntılarla, daha doğrusu artçı
sallantılardan dolayı bağrış çığrış bina dışına kaçan hemşire ve ebelerin
sesine uyandık.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Sabah
kalktığımız da cipin tentesi üzerinde üç parmak buz vardı. Bir bardak çay
birkaç dilim etmekle kahvaltı yaptık. Peynir yoktu, çünkü sağlık müdürlüğünün
gönderdiği peynirler bozuk çıkmış ve dereye dökülmüştü. Kahvaltı sonrası başta
Altunbulak köyü olmak üzere toplam beş köyü bana verdiler. İki ebe alıp
Müvdetle birlikte yola düştük. Aşılama ve hasta olanlara depo penisilin
yapacağız. ( Şimdilerde hastane ortamında bile Penisilin yapmaya korkan
meslektaşlarımı düşününce ne kadar cesur ve gözü kara olduğumuzu irkilerek
hatırlıyorum.)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Gittiğimiz
köylerde can kaybı yok. Sadece taş ve çamurdan yığma evler yıkılmış, hayvanlar
altında kalıp telef olmuş, köylünün kışlık un bulgur gibi erzakı göçük altında
kalmış. Köylüye bakın kar kış geliyor hiç olmazsa şu kışlık erzakınızı güvenli
bir yere alın ıslanıp heder olmasın diyoruz ama köylü askerin gelip
kaldırmasını, memurların da tutanak tutmasını bekliyorlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Altunbulakta
anlatılan bir anekdotuda hatırladım bu noktada. Depremden bir gün önce köye
yeni bir öğretmen geliyor, arkasından deprem oluyor ve korkan öğretmen valizini
dengini bırakıp geri Narman'a kaçıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Narman
ve benim görevlendirildiğim coğrafya ilgimi çekiyor. Kızıl kayalardan oluşan, Kapadokya
örneği peri bacalarının olduğu Amerika'daki Grand Kanyon gibi bir vadi. Buraya
daha sonra da gelmeli diye düşünüyorum ama halen bu düşüncemi
gerçekleştiremedim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Üç
gün süreyle deprem bölgesinde çalıştık. Cuma günü akşam üzerine doğru Kars'tan
yeni ekip geldi, biz geri döneceğiz. Yeni ekibin içinde Hacettepe Tıp
Fakültesinin 1983 dönem birincisi Nurol ARIK ta var. Yıllar sonra Nurol Hocayla
Nefroloji ve Diyaliz camiasında yollarımız kesişti. Ama o günleri anmaya hiç
fırsatımız olmadı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Yine
gecenin ve ormanın karanlığında Karaurga Sarıkamış yolunu aşıp gecenin çok
ilerleyen saatlerinde Susuz'a vardık. Eşimle yaptığım olağan telefon
görüşmesinde onlara sağlığımla ilgi bilgi vermediğim için epey bir fırça yedim.
Ama ne yapabilirdim ki şimdiki gibi cep telefonu ve interneti bırak normal
telefon bile yoktu ve üstelik ayıların bile yola ve köylere indiği bir bölgede
aç susuz çalışıyordum.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
mctumerhttp://www.blogger.com/profile/14717465978867976673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4695624672415904085.post-66854925090542131522014-06-10T04:42:00.000-07:002014-06-10T04:42:14.607-07:00SUSUZ' DA İLK GÜN<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">MEHMET
CENGİZ TÜMER 4475<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">YOLBOYU
/ SUSUZ / KARS<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">28
EYLÜL 1983 - 27 HAZİRAN 1987<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWtoPpm3a5oahVy89m2nNsFjKc8_pEbOq_5Ad1n2TouFUXen75k284K9wqNyniqjegtWu76w_vEKG_J57BN8rdUf72YPgzoute04O_XeseF_vXdKoT-pengeX_4PJWq3ECVWBKZ-VNEcE/s1600/Untitled-Scanned-95.jpg" imageanchor="1" style="font-family: Arial; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWtoPpm3a5oahVy89m2nNsFjKc8_pEbOq_5Ad1n2TouFUXen75k284K9wqNyniqjegtWu76w_vEKG_J57BN8rdUf72YPgzoute04O_XeseF_vXdKoT-pengeX_4PJWq3ECVWBKZ-VNEcE/s1600/Untitled-Scanned-95.jpg" height="438" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Gecenin
<st1:metricconverter productid="02'" w:st="on">02'</st1:metricconverter> sinde
Yozgat Akdağmadeni yakınlarında bir dinlenme tesisinde oturmuş çayımızı
bekliyoruz gözlerimiz uykulu bedenimiz yorgun. Dört günlük eşimden, annemden,
kardeşlerimden, eşimin yakınlarından gözyaşlarını geride bırakarak ayrılalı 13
saat olmuş. İki valiz bir denkle saat 13.30 da Serhat Kars otobüsüne binmiş,
Ankara'ya gelmeden stres ve ayrılık acısı yüzünden rahatsızlanmış, bir elma
dışında bir şey yemeden babamla birlikte Kars'a doğru mecburi yolculuğumuza
devam ediyoruz. Akdağmadeni batı kültürünün doğu kültürüne geçiş yaptığı nokta.
Artık çayın yanında bildiğimiz kesme şekeri değil tebeşir boyutunda, kendine
özgü makasla küçük parçalara ayrılmış kıtlama şekeri getiriliyor tas içinde.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Çay
ve ihtiyaç molasından sonra yola devam. Eski model, inleyerek giden
otobüsümüzde yoğun bir sigara dumanı yanında her türlü koku mevcut. Şoförümüzün
teybinde kısık sesle Murat ÇOBANOĞLU kaseti çalıyor. Artık müzik te değişti,
Kars bölgesine ait aşık kasetlerini dinliyoruz. Uyuya uyana Sivas Kızıldağ
geçidini ve Sakaltutan geçidini geçiyoruz. Sabahın erken saatlerinde
Erzurum'dayız. Henüz Eylül ayının sonları olmasına rağmen Erzurum'da kar ve buz
var. Garajın kafeteryasında sabah kahvaltımızı yapıyoruz, bir gün öncesine göre
biraz daha iyiyim. Yeni yolcularımızı da alıp yola devam ediyoruz, Horasan,
Pasinler, Çobandede Köprüsü, Karakurt ( Iğdır yol ayrımı ), Sarıkamış, Selim
derken akşamüzeri saatlerinde Kars'a varıyoruz. Kalenin eteğinde ufacık bir köy
garajı. Valizlerimizi ve dengimizi alıp garajın hemen çıkışındaki Yılmaz Otele
yerleşiyoruz. Bugün artık mesai bitiyor, Sağlık Müdürlüğündeki işlemleri yarına
bırakıyoruz.. Garajın çevresini şöyle bir dolaşıp akşam yemeği için bir yer
arıyoruz. Akşam yemeğini yiyip, hava kararınca doğru otele. 36 saat süren yol
yorgunluğu ağır basıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Sabah
Sağlık Müdürlüğüne gittiğimizde bizim gibi son kura çekiminde Kars'ı çeken
arkadaşlarımızla karşılaşıyoruz. Sağlık Müdürlüğü yeni atamalar nedeniyle
oldukça kalabalık. Göksel Pala ile karşılaşıyorum. O da benim gibi Susuz'a
bağlı bir köy Ortalar sağlık ocağını
çekmiş, Aykan ÇELİKEL de burada, O da Göle'nin bir köy sağlık ocağı. Orhan'la (
Galiba Orhan CAN'dı) karşılaşıyoruz; alı al moru mor bir şekilde. O bizden
birkaç gün önce gelmiş işlemlerini yaptırmış Iğdır'ın Sıçanlı Köyü Sağlık
Ocağına gitmiş. Köyde su yok, elektrik yok, sağlık ocağının lojmanı virane,
köye ulaşım sadece bir traktörle sağlanıyormuş. Gittiğini ertesi günü traktörle
anayola inip istifa etmek için Kars'a gelmiş. Güç bela bir çözüm
bulunabileceğine ikna edip istifadan vazgeçiriyoruz. Kalabalık nedeniyle bizim
de işlemlerimiz akşamüzerine sarkıyor, saat üç gibi Susuz Kaymakamlığına
yazılmış içinde işe başlama yazım olan sarı zarfı alıp Sağlık müdürlüğünden
ayrılıyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Eşyalarımızı
otelde bırakıp otelin yakınlarında bir yerden kalkan Susuz minibüsünü
buluyoruz.Ford minibüsün şoför mahalline üç kişi sığışıyoruz, vites kolu benim
iki bacağımın arasında. Düz bir ova yolunda ( daha doğrusu yayla ) <st1:metricconverter productid="28 km" w:st="on">28 km</st1:metricconverter> yolumuz var. Kars çayı
üzerinde bir köprüyü geçip dik bir rampadan aşağı sallanıyoruz. Burası Mezra
köyünün yakınında Arpaçay / Susuz / Göle / Kars ayrımının olduğu dört yol ağzı.
Susuz'a doğru devam ediyoruz. Hafif rampalarla kavak ağaçları ile yemyeşil olan
vadiye iniyoruz. İlçeye girişin sağında Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi ( eski
Cılavuz Köy Enstitüsü ) solda Petrol Ofisi, Liseyi geçince Kaymakamlık binası.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Doğru
Kaymakam Beyin makamına çıkıyoruz. Kaymakam Mehmet Ali Bey bizi sıcak bir
şekilde karşılıyor. Özel Kalemine benim getirdiğim sarı zarfı verip işlemleri
başlatıyor. Susuz merkez sağlık ocağında doktor olmadığı ve benim Yolboyu köyü
sağlık ocağı ve lojmanları da tadilatta olduğu için merkeze doktor gelene ve
benim sağlık ocağımın onarımı bitene kadar Susuz merkezde çalışacağım. Kaymakam
Bey bu saatten sonra Kars'a araba bulamayacağımızı söyleyip Yatılı Öğretmen
Lisesinin müdürünü arıyor ve bizim için misafirhaneyi ayarlıyor, daha sonra da
sağlık ocağını arayıp sağlık ocağının cipini çağırıyor. Telefonlar manyetolu,
ahizeyi kaldırıyorsunuz kolu çeviriyorsunuz önce postanenin santrali
bağlanıyor, santral memuruna konuşmak istediğiniz yeri söylüyorsunuz o da sizi
ilgili kişiye bağlıyor. Bu arada saçaklı çayımızı da içmiş bulunuyoruz. (
süzgeç kullanmadıkları için çay saçaklı oluyor ) Sağlık ocağının şoförü ve cipi
gelmiş. Şoför Müvdet'le tanışıyoruz. Sonrasında iyi dost olacağımız, ufak tefek
efendi birisi. Jipe binip <st1:metricconverter productid="2,5 km" w:st="on">2,5
km</st1:metricconverter> aşağıda, dere kenarında, kavak ve söğüt ağaçları
altındaki sağlık ocağına varıyoruz. Şoför Müvdet'in anlattığına göre çok sert
kış olan yıllarda bu yol kapanır ve tünel kazarak giderlermiş. Her taraf sakin,
sessiz havada sadece karga sesleri var. Sağlık memuru Mevlüt Bey, müstahdem
Ekrem, Hatice Hemşire, ismini şu an hatırlayamadığım Çanakkaleli bir hemşire
hanım, tanışıp hemen bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Meslekte ilk görev
yerim, ilk çalışma arkadaşlarım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Bir
çay içimi sohbet edip Müvdet'in cipiyle Öğretmen Lisesine, Müdür Hamit Beyle
tanışmaya ve kalacağımız yeri görmeye gidiyoruz. Müvdet bizi müdür beyle
tanıştırıp, yarın sabah eşyalarımızı otelden almak için Kars'a gitmek üzere
randevulaşıp ayrılıyor. Hamit Bey, benim kişisel gelişimimi ileriki yıllarda da
etkileyecek, bu okuldan ( Cılavuz Köy Enstitüsü iken ) mezun olmuş, ilerleyen
yıllar içinde dönüp dolaşıp mezun olduğu okula yönetici olmuş babacan birisi.
Belletmen öğretmenlerden birini çağırıyor ve bize kalacağımız yeri göstermesini
rica ediyor. Akşam yemeğini de Hamit Bey'le beraber öğrencilerle birlikte
okulun yemekhanesinde yiyeceğiz. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Köy
Enstitüsü iken atların bağlandığı bir tavla olan daha sonra yemekhaneye
çevrilmiş Ruslardan kalma uzun ve geniş taş binada, uzun tahta masalarda yemek
duasının ardından hep birlikte kapuskaya kaşık sallıyoruz. Yemek sonrası
Yemekhanenin hemen yanındaki taş ve ahşaptan oluşan iki katlı binaya geçiyoruz.
Alt kat okulun çamaşırhanesi. (
daha sonraki günlerde misafirhanede banyo ve tuvalet olmadığı için öğretmen
arkadaşlarımızın lojmanlarındaki tuvalet banyolarda yıkanmak için burada
kazanla sıcak su alacağız. ) Gıcırdayan ahşap merdivenlerde üst kata çıkıyoruz,
gıcırdayan, mazotla silinmiş ahşap zemine yerleştirilmiş 5 - 6 adet okey ya da
kağıt oynamak için yeşil çuhalı tahta masa ve sandalyeler, duvar kenarına dizilmiş
tahta sandalyeler, yüksek ve derin pencerelerde rengi kaçmış, soğuk floresan
ışığı ile de gri gözüken şal desenli perdeler, bir köşede küçük bir çay ocağı.
Gerçeküstü, eski Türk filmlerinden fırlamış bir setteyim sanki. Kelimelerle
anlatamayacağım duyguları halen aynı sıcaklığı ile yaşıyorum. Biz çayımızı
yudumlarken şehir kulübü diyebileceğiz mekanın müdavimleri gelmeye başlıyor.
Önce öğretmenler, sonra mal müdürü, Tonyalı bir savcı, hakim beyler, Eşraftan
Petrol Ofisini işleten Resa Bey ( Susuz halkından sadece Resa Bey girebiliyor ),
Veteriner Necdet Bey ve Kaymakam Bey. Masalar kuruluyor, taşlar dağıtılıyor, ve
Susuz gecelerinin tek eğlence mekanı taş sesleri ile çınlıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Arial;">Saat
onbire doğru herkes dağılırken biz de, bize tahsis edilen misafirhanemize
gidiyoruz. Yüksek tavanlı, dar uzun , içinde iki tane tek kişilik karyola, bir
masa, masanın üzerinde içinde su olan çeşmeli plastik bidon ve çeşmenin altında
kirli suyu toplamaya yarayan mavi bir leğen. Günün yorgunluğu ve
yaşadıklarımızın inanılmazlığı ile derin bir uykuya dalıyoruz. Öyle ki daha
sonra dost olacağımız ama elim bir kaza sonucu leğende boğulan fındık faresini
tıkırtılarını bile duymuyoruz.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<o:p></o:p>mctumerhttp://www.blogger.com/profile/14717465978867976673noreply@blogger.com0